"Vatandaşıyla birlikte yol almak isteyen belediyeler bekliyorum"

-
Aa
+
a
a
a

Dünya Mirası Adalar'da Derya Tolgay ve Nevin Sungur, yazar, psikolog ve aynı zamanda Adalı Gündüz Vassaf ile bir araya gelerek aktif yurttaşlık, sivil toplumun yapması gerekenler ve Adalar üzerine konuşuyorlar.

""
Gündüz Vassaf'la aktif yurttaşlık, sivil toplumun yapması gerekenler ve Adalar
 

Gündüz Vassaf'la aktif yurttaşlık, sivil toplumun yapması gerekenler ve Adalar

podcast servisi: iTunes / RSS

Derya Tolgay: Merhaba, Dünya Mirası Adalar programımız başladı. Bugün bir seçim sonrası programı yapıyoruz. Gayet umut verici sonuçlar var; en önemli sonuçlardan bir tanesi de aktivist, halk savunucusu belediye başkan adaylarının seçilmesi. Ayrıca kadın belediye başkanları sayısının artması da - yetmez ama çok önemli. Ne oldu da böylesi olumlu ve umut verici değişim, dönüşümler oldu? Bütün bu sonuçları nasıl okumalı? Sivil inisiyatiflerin belediye seçimlerinde aldığı başarı rantsal, çılgın projelere karşı bir el freni olabilecek mi? Hapiste, haksız yere tutulan birçok dostumuz var. Gökyüzünü görme umudu onlar için açıldı mı? Bugün çok sevgili konuğumuza bu ve buna benzer bir çok sorumuz olacak. Ben Derya Tolgay.

Nevin Sungur: Ben Nevin Sungur.

D.T.: Destekçimiz Umurcan Gagoy'a da çok teşekkür ediyoruz. Bugün hepinizin yakından tanıdığı sevgili dostumuz, yazar, psikolog Gündüz Vassaf bizimle. Onunla biraz siyaset üstü konuşalım - aktif yurttaşlığı, sivil toplumun yapması gerekenleri ve tabii Adaları konuşalım.

N.S.: Hoş geldiniz.

D.T.: Sevgili Gündüz, hoş geldin.

Gündüz Vassaf: Uzaklardan merhaba.

N.S.: Gündüz Bey, öncelikle şunu sormak istiyorum size; seçim sonuçları sizi mutlu etti mi? Program öncesinde konuştuğumuz, bahsettiğiniz endişeler devam ediyor mu? Kısaca ilk reaksiyonunuzu anlatabilir misiniz?.

G.V.: Şimdi uzak dediğim yer Floransa; buradan oraya uzaktan bakıyorum. Floransa'nın atlarını, arabalarını ve bunun nasıl mümkün olabildiğini görüyorum. Umarım aynı şeyi bir gün Büyükada’da da görebiliriz.

İkincisi, gene uzaktan bakış ve tabii ki çok konuşulmayan iklim krizi. Yine seçimlerle hop oturup, kalkıyoruz ama ne iktidar, ne de muhalefet, alıştığımız körlüklerini devam ettirerek iklim krizinden tek kelimeyle söz etmediler - önce bunun altını çizmek istiyorum.

D.T.: Çok haklısın. Bizim mesela aday adayların ya da adayların hemen hemen hiçbirinin konuşmalarında bu başlıklar yoktu. Halbuki bu çok önemli, hatta en başta olması gereken bir konu başlığı.

G.V.: Evet. İsterseniz şimdi seçimlere gelelim; bu bir yerel seçim ve belirsizlikler üzerinden pazarlığa oturan ve Türkiye’yi yalnızlaştıran kaypak dış politikalarıyla bu seçimlerin hiç ilgisi yok - hapishanedeki siyasi tutuklularla da bir ilgisi yok - giderek IMF kıskacında, halkın ıstıraplarına mal olacak bir ekonomiyle hiç ilgisi yok. Onun için neler olabileceği konusunu abartmayalım.

Birçok kişi, bunu, bir Anadolu ihtilali olarak değerlendiriyor. Son bildiğim Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali kelimesini bir kitabında, ‘Cumhuriyet'in kuruluşu’ ve ‘Kurtuluş Savaşı’ için kullanmıştı. Bu azıcık orantısız bir benzetme. Bence şu anda olan, şeffaf belediyelerin vatandaşların aktivizmi ile nasıl olumlu şeyler yapabileceğinin umudu. Bu umudun gerçekleşmesi, tabii ki vatandaşın aktivizmine, belediyelerinden hesap sorabilmesine ve o belediyelerin de şeffaflığına bağlı. Yoksa her zamanki gibi iktidardan şikayet edip, şu bu diye başlarsak, gene havanda su dövmüş olacağız.

Benim belediyelerden ve ana muhalefet partisinden beklediğim, daha şimdiden bir tür özeleştiriye gitmesi, geçmiş hatalara somut bir biçimde değinmesi ve gene seslerini duyuramayan Kürt seçmenlere sırtını dönmemesi. Daha önce AKP yüzünden hayal kırıklığına uğratmış kitleleri, CHP de hayal kırıklığına uğratmaya devam ederse, büyük korkum önümüzdeki dört yıl içinde bugün adını sanını bilmediğimiz popülist bir liderin ortaya çıkıp, Türkiye’ye çok pahalıya mal olacak günlere yol açması olacak.

Bir anda ortaya çıkan, bu tür popülist liderlere alışığız aslında.12 Eylül Cuntası'nın ekonomisini düzenleyen Turgut Özal, bir çırpıda dört akımı birleştiriyorum diye ortaya çıkmış başbakan olarak herkesi şaşırtmıştı. Ama aynı zamanda liderlerin bir çırpıda gitmesine de alışığız. Karaoğlan efsanesinde Ecevit, gün geldi siyasette sıfır oldu. Bu durumlar bizde sık sık popülist liderlerin çıkmasına neden olabiliyor. Halk Partisi'nin başarısız olması, önümüzdeki yıllarda yeni bir popülist liderin ortaya çıkartabilir. Bu da benim için büyük bir korku.

N.S.: Evet, seçimler oldu, bizler de yurttaşlar olarak oyumuzu verdik. Şimdi kenara çekilelim demeden, gerçekten bir şeylerin değişmesi ve talep ettiklerimizin yerine gelmesi için çalışmamız lazım. Sizden biraz önce söylediğiniz aktif yurttaşlık meselesini biraz açmanızı isteyeceğim. Sivil topluma ve aktif yurttaşlığa düşen görevi nasıl tanımlıyorsunuz?

G.V.: Mesela bir gölge kabineymiş gibi belediyelerin faaliyetlerinin mercek altına alınması, Türkiye artık inşaatla tarif edilen bir ülke; Bundan sonra inşaat bağlamında ne askıya çıkıyorsa, hemen bunun duyurulması, yapılacak olan şey bu uygun mudur, değil midir diye yurttaşları bilgilendirmesi; Benim belediyelerden de beklediğim yaptıklarını yapacaklarını daha düşünürken, planlarken yurttaşlarla paylaşması; Kabataş'ta büyük bir ulaşım tesisi kuruluyor. İki - üç yıldır inşaatı devam ediyor. Ne yapılacak, neye benzeyecek, nasıl kullanılacak tek bir bilgi vermedi İstanbul Büyükşehir Belediyesi - buna son vermeli.

D.T.: Çok haklısın, çok önemli bir şey söylüyorsun. Üstelik de bu gösterdiğin örnek, biraz daha özrü kabahatinden büyükmüş gibi, üzeri çim kaplanarak daha yeşilmiş gibi gösteriliyor. Çimin bugün nelere mal olduğunu biliyoruz; su krizi, gıda krizi, iklim krizi... Bütün bunlara rağmen aynı modellerin birbirini kopyalayan şekilde gitmesine karşı olmalıyız. Tamam, seçim sonuçlarına sevinelim ama gerçeklikten de kopmadan... Çünkü dediğin gibi, dünya konjonktüründe de bu popülist adayların sayısı artıyor ama sonuçları çok ağır oluyor ve ardından da yıkım getiriyor.

G.V.: Evet, unutmayalım ki Türkiye'de işsizlik ve enflasyona rağmen inançları doğrultusunda karar veren bir seçmeni var. Kazandık coşkusunu abartarak, bu seçmenin gözüne sokarlarsa, bu, onları inançlarına daha sıkı bağlatabilir. Burada yapılması gereken, biraz önce de söylediğim gibi, kendi belediyelerimizden hesap sormak. Aktif yurttaşın, seçmenin ilk arzusu doğru dürüst şeffaf belediyelere sahip olmak - yeni bir iktidarla Ankara'yı zapt etmek değil.



N.S.: Türkiye'de maalesef belediyecilik anlayışı rantla el ele gidiyor - hep böyle oldu maalesef. Belki bazı belediyeleri bunun dışında tutabiliriz ama en büyük tehlike bu rant meselesi. Özellikle Adalara gelecek olursak, sizin de dediğiniz gibi, şeffaf belediyeciliği talep etmek, meclis toplantılarını izlemek, askıya çıktığı andan itibaren imarlaşma planlarını takip etmek sivil toplumun en önemli ödevlerinden birisi olmalı. Şikayet etmek gibi bir lüksümüz yok artık. Gerçekten alınan kararlara dahil olabilmek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Sonuç itibariyle, bizler oylarımızla ödünç bir mevki veriyoruz belediye başkanlarına - onların sahip olduğu bir Ada’dan, bir İstanbul'dan bahsetmiyoruz. Geçici bir dönem için bu insanları seçiyoruz ve bu anlamda da çok talepkâr olmamamız gerekiyor.

Siz uzunca bir süredir Sedef Adası’nda yaşıyorsunuz. Sedef Adalı Gündüz Vassaf olarak, Adalar Belediye Başkanı'ndan ne talepleriniz olacak?

G.V.: Teşekkürler Nevin. Benim belediyeden ilk talebim, bir defa belediye meclis üyelerinin kim olduğunun açık bir şekilde duyurması. Bizim özellikle Adalar bazında her belediye meclis üyesinin kimliğini, suretini bilmemiz çok önemli. Onları sokakta gördüğümüzde, ‘Sen belediye meclisi üyesisin, madem bu işe soyundun ne düşünüyorsun?’ diye sorabilmemiz, eleştirebilmemiz, güzel şeyler yaptıklarında da teşekkür edebilmemiz lazım. İlk önce bunu beklerim.

N.S.: Adalar’da bugüne kadar yapılanları ve yapılmak istenenleri gördüğümüzde, bizler kendimizi gerçekten tam uçurumun kıyısında gibi hissediyoruz. Bu son kalelerimizi savunmak çok önemli dediğiniz gibi. Bu insanlar kim, ne yapıyor, ne ediyor? Bütün bunları konuşabilmemiz, tartışabilmemiz gereken insanların olması çok önemli.

G.V.: Evet, aktif yurttaşlık illaki örgütlenmeyi, toplanmayı gerektirmiyor. Herkes tek başına aktif bir yurttaş. Hatta belediyeden beklerim ki, belediye meclis üyeleri sokakta yürürken gömleklerine, yakalarına sadece Türk Bayrağı rozeti değil, meclis üyesi olarak kendilerini tanıtacak, küçük bir simgeyi taksınlar. Eğer seçmenle tanışmayı, onlarla her gün, her an karşılaşmayı, buluşmayı göze alıyorlarsa, korkmuyorlarsa bunu yapmaları lazım. Hodri meydan.

D.T.: Bir kere çözüm bulmak ve destek olabilmek için sorunları çok iyi bilmeleri gerekiyor. Benim için şu çok çarpıcı oldu; 27 Mart'ta 172 ülkede sıcaklık rekorları kırıldı. Adalar, Marmara'nın ortasında ama bütün kıyıları kapatılmış ve hiçbir şekilde denize ulaşamıyoruz yani denize giremiyoruz. Bu o kadar önemli bir sorun ki. Neden kıyılar dolduruluyor, özel kişilere ve şirketlere kiralanıyor?

İkincisi, inanılmaz bir ulaşım sorunumuz var. Daha büyük ölçekte minibüslerin geleceğine, bunun için test sürüşlerinin yapıldığına dair son derece tatsız duyumlarımız var. Adalar’ın yürünebilir yerler yerine, arabayla gezilecek yerler gibi hayal edilmesi bu anlamda yönetilememesi demek. Yürünebilir Adalar’ın tamamen taşımacılıkla planlanmış olması büyük sorun.

Bir diğer önemli sorun da imar planları. Bizler, bütün bu sorunların, yeni seçilenler tarafından çok acil bir biçimde çözümlenmesini ve çiğnenmiş ve yok sayılan yasaların da yeniden işler hale getirilmesini bekliyoruz.


G.V.: Bunun için taleplerimiz önemli. Benim hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden, hem de Adalar Belediyesi’nden ve bütün belediyelerden somut talebim, ilk 100 gün ne yapacaklarını önümüzdeki bir hafta içinde ilan etmeleri. Herhalde buna hazırlıklıdırlar; ilk 100 gün ne yapacağız?

D.T.: Çok güzel, somut yani, bu, kocaman bir başlık herkes için.

G.V.: Yazılı olarak, el ilanı olarak, A4 kağıtlara basarak, bakkallara, süpermarketlere dağıtarak duyurulmalı - halkçı belediyecilik budur, vatandaşıyla birlikte yol almak isteyen belediye budur. 100 günlük program bekliyorum.

D.T.: Başta ‘atlarımız’ dedin. Adalar, onların da adasıydı, yok oldular. Bir kısmı da hala ahırlarda tutuluyor, çıkıp dolaşamıyorlar - hapis tutuluyor kısacası. Atlarımız ve yaşamı paylaştığımız diğer tüm canlı dostlarımız için ne yapacaklar? Bizimle beraber burada nasıl yaşayacaklar? Bunlar için de çözüm bekliyoruz.

G.V.: Atları bekleyenler var ama farklı nedenlerle. Bazısı da çok haklı şikayetlerle beklemiyor. Bu konuda herkesi memnun edecek, nasıl yeni bir proje yapmak lazım, bu önemli? Burgazada için önerilen atların eğitim için ya da hastalar için kullanılması olarak düşünülen bir proje vardı. İlk önce böyle küçük ve denetlenebilecek bir projenin gündeme geçilmesini talep etmek lazım. Yoksa ‘Atlarımız geri gelsin’ diye bir kampanya çoğunluğa cazip gelmez.

D.T.: Kollektif ahır projesini burada tekrar hatırlatman çok iyi oldu. Bir sivil inisiyatifin hazırladığı kollektif ahır modeli var ve bu proje yetkililerin elinde. Daha önce manifestomuz için önayak olmuştun, bunları tekrardan sosyal mecralarımızda da paylaşalım. Çok sağol.

GV: O zaman manifestomuzda, belediyelerin ilk 100 günde ne yapacaklarını açıklamaları talebimiz var; Belediye meclisi üyelerinin tanınır bir şekilde aramızda dolaşmaları var; Askıya çıkan, özellikle imarla ilgili duyuruların takip edilmesi var. Bu üçü yeter bence.

N.S.: Derya,en başta hatırlattığın manifesto vardı; yazanlar arasında Gündüz Bey'in de olduğu manifestodan çok kısa bir şey okuyabilir miyim hatırlatmak için? Bu manifesto da bence çok önemli ve şöyle bir paragraf var; “Sorumlulukları yalnızca resmi aktörler ya da piyasa yerine getiremiyor, getiremez de. Su, atık su, katı atıklar, ekolojik onarım, ulaşım ve kültürel mirasın korunmasında yönetimlere ortak olmayı talep ediyoruz. Yalnızca görüşümüzün alınmasını değil, yönetimlerle sorumlulukları paylaşmak istiyoruz.”

Bu örnekte olduğu gibi, yönetimler arası çok katmanlı bir işbirliği istiyoruz. Bağımsız kurumların katılımın teşvik edildiği açık ve tanımlı koşullar yerelde ve yerel ötesi ilişkilerde kamu yönetimleriyle işbirliği talep ediyoruz aktif yurttaşlar olarak.

G.V.: Nevinciğim, buna devam olarak belki, aktif yurttaşlığı daha canlandırabilmesine olanak sağlamak için şunun da yapılması çok önemli; Ada’daki hoparlörden sadece cenazelerin değil, hepimize açık olan belediye meclis toplantılarının da ‘yarın şu saatte meclis toplantısı olacak, herkese açıktır’ diye duyurulması da lazım.

N.S.: Doğru, çok güzel bir öneri gerçekten. Umarım yeni belediye başkanı ve yöneticileri ile bütün bunların gerçekleştiğini görebilecek bir süreç geçireceğiz.

G.V.: Ercan Bey'i tanıyorum, seviyorum. Atak bir insan, onun böyle bir girişimi kucaklayacağına inanıyorum.

N.S.: Buradan Ercan Bey'e çağrımız olsun.

D.T.: Bizim süremiz bitti mi Nevin?

N.S.: Evet toparlamamız gerekiyor yavaşça.

D.T.: Gündüz Vasaf’ı hazır yakalamışken, bir sonrasına bir randevu daha alalım. The Guardian gazetesinin bir araştırması oldu, muhtemelen sen de görmüşsündür; ‘Herkesin bir kırılma noktası vardır. İklim krizi beyninizi nasıl etkiliyor? Anksiyete, depresyon, travma, stres bozukluğu, alzheimer ve motor nöron hastalıklarının artan oranları, artan sıcaklıklar ve diğer aşırı çevresel değişikliklere mi bağlı?’ diye çok iyi bir araştırmanın sonucu yayınlandı. Tam senin konuların. Bunun üzerine de sonra, başka bir zamanında vakit ayırırsan çok konuşmak isteriz seninle.

G.V.: Vakit hepimizin ortak vakti. Gayet tabii.

D.T.: Harika.

N.S.: Çok teşekkürler Gündüz Bey. Sağolun. İnşallah yakında Ada'da da görüşmek üzere.

D.T.: Evet bekliyoruz artık, sofra hazır. Çok çok teşekkürler.

G.V.: Keyifle.

N.S.: O zaman her zamanki gibi bitirelim; Adalar hepimizin.